– Bu yoğunlukta içsel mutluluğu gerçekten yakalıyor musunuz?
“Evet, mutluyum. Bir insanın hobilerinin tamamı işle bu kadar bütünleşebilir mi? Bu dünyada ne kadar yakalanabilir bir şeydir? Zevk aldığım her şey aslında işimin bir parçası. Bu sebeple yaptığım iş zaten benim zevkim. Ben hobisini işe çevirmiş bir insanım. ‘Survivor’da gördüğün oyunlar falan küçükken mahallede yaptığım şeylerdi.”
– Nasıl yani?
‘Doğduğun Ev Kaderindir’ diye bir dizimiz var. Yazarı Gülseren (Budayıcıoğlu) Hoca’nın da bu konuda önemli açıklamaları vardır. “Hepimiz doğduğumuz evin kaderini yaşıyoruz” der. Ben de yedi yaşında mahallede olimpiyatlar düzenlerdim. Madalyalar hazırlardım, dört-beş dalda çocuklarla yarışırdık. Bunun da organizasyonunu yapardım. Aslında Edirne’de ilkokul okurken yaşadığım o küçük evdeki hayatı şu an Türkiye’yle yaşıyorum. Artık mahallem için değil, Türkiye ve dünya için yarışmalar düzenliyorum.”
– Yani siz de doğduğunuz evin kaderini yaşıyorsunuz…
“Yüzde 100 öyle!”
– Nereden geliyor bu enerji?
“Alışkanlık. ‘Acun Firarda’dan başlayan, hatta belki küçüklükten gelen… Bizim sevgili başkanımız Ali Koç da benim bu hareketliliğimi yakaladı, “Hiç duramıyorsun değil mi” der. Evet duramıyorum, doğru söylüyor.”
– 1994’te muhabir olarak mesleğe başladığınızda bugünleri hayal edebilir miydiniz?
“Hayalinin yanından bile geçemezdim. Bunun yarısının yarısını bile hayal edemezdim.”
– Neydi o zamanlar hedefiniz?
“Spor servisinde muhabirdim, hayalim müdür olmaktı. Sonra da “Öğlenleri uyuyan adamı müdür yapmazlar zaten” derdim (gülüyor). Ben “Olurum” dediğimin 20 katı daha ileriye gittim. Bu yüzden hayatta uzun vadeli planlar yapmaktan yana değilim. Herkese de hep adım adım önünü görerek hamleler yapmalarını öneririm.”
– Şimdi geldiğiniz nokta ne hissettiriyor?
“Ben hep mutluydum. Muhabirken de biriyle röportaj yaptığımda mutlu oluyordum. Açıkçası bir muhabirle Acun’un şu anda yaptığı iş arasında teknik olarak bir fark yok bence.”
– Nasıl yani?
“Şu an muhabirken yaptığımın büyüğünü yapıyorum. DNA aynı, başarılardaki mutluluklar aynı. Şöyle düşün; benimle röportaj yapmaya karar veriyorsun; sonra arıyor, bağlantı kuruyor ve ikna ediyorsun; çekimini ayarlıyor, sorularını hazırlıyorsun. Ardından bunu yazıyorsun ve sunuyorsun… Bunun aslında benim yaptığım işten çok farkı yok. Senin röportaj yapman gibi, ben de şu anda bir şeye karar veriyorum ve bir program yapıyorum. Dolayısıyla mutluluğum çok daha arttı diyemem.”
“Yırttım” diyor musunuz?
“Burak Yılmaz’la geçen yıl bir yurtdışı projesinden bahsederken “Böyle bir şey olursa yırtarız” dedim. Çok şaşırdı, “Nasıl? Şimdiye kadar yırtamamıştık, şimdi mi yırtıyoruz” diye çok güldü. Şimdi de “Exxen Amerika’da tutarsa yırtarım” diyorum. Yırtmadan yırtmaya fark var. Senin anladığın anlamda yırttım, benim anladığım anlamda yırtmadım”
– Bir de futbol takımı aldınız, Hollanda 1. Futbol Ligi takımlarından Fortuna Sittard… Orada işler nasıl gidiyor?
“Yeni bir hevesim. Şartlar oluştu, çok güzel bir takım, çok güzel bir Türk ekip olduğunu gördüm. Sağ olsunlar, beni büyük hissedar olarak kabul ettiler. Çok yakında kulübün de başkanı olacağım. Futbolu ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Hollanda’da olduğu zaman stres yok, eleştiri yok. Ve son dört haftada üç galibiyet ve bir beraberlik aldık.”
– Siz hiç uyuyor musunuz?
“Sabah 5.00’te yatıyorum, yıllardır sabah 10.00’da hiç saat kurmadan otomatik olarak reytinglere bakmaya kalkıyorum”
*Röportajın tamamını okumak için Hürriyet Gazetesi satın alabilirsiniz
Sporx